Değerli Okurlarım!

Türkiye'nin 2025-2027 yıllarına dair ekonomik beklentilerini içeren Orta Vadeli Program (OVP), Perşembe günü Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz başkanlığında kameralar karşısına geçen ekonomi yönetimi; önümüzdeki 3 yıl için makro ekonomik hedeflerini, özellikle enflasyon, istihdam ve büyüme üzerinden belirtmiş ve kamuoyuna ilân etmiş oldu.

OVP Uzun Süredir Açıklanıyor

Orta Vadeli Program (OVP) geleneği, Türkiye'de ilk olarak 2000'li yılların başında uygulamaya konuldu. 2001 krizi sonrasında IMF ile yapılan stand-by anlaşmaları çerçevesinde ekonomik istikrarı sağlamaya yönelik bir strateji planı olarak kurgulanan OVP; AK Parti hükümetleri döneminde daha da kurumsallaşarak günümüze kadar geldi. Açıklanan bu programlar, ekonominin gelecekteki seyrine yönelik bir yol haritası sunarak, hükümetin ekonomi politikalarını toplumla paylaşmasına imkan tanıyor.

Dünyada da Benzer Uygulamalar Var

Dünya’da da Türkiye'deki OVP'ye benzer programlar mevcut. Örneğin, ABD’de her yıl Başkanlık Bütçesi adıyla sunulan program, federal hükümetin mali politikalarını ve harcama planlarını içeriyor. Enflasyon, büyüme, vergi gelirleri ve bütçe açığı gibi makroekonomik göstergeler üzerine planlar yapılıyor, yıllara göre karşılaştırmalı rakamlar veriliyor.

Türkiye’deki OVP uygulamalarına benzer şekilde, ABD’de de “Başkanlık Bütçesi” yıllık olarak sunuluyor. Tıpkı OVP’de olduğu gibi, ABD’de de büyüme, enflasyon ve bütçe açıklarına yönelik hedefler konuluyor. Her zaman birebir tutmasa da bu hedefler ekonominin gidişatını ölçmede yol gösterici bir vazife üstleniyor.

OVP Hedefleri Eleştiriliyor

OVP hedeflerinin zaman zaman eleştirildiğini görüyoruz. Ancak bu programların temel amacının ne olduğunu unutmamak lâzım. Burada temel amaç, hedefler belirleyip bu hedeflere yönelik adımlar atmak ve bu hedeflere ne kadar yaklaşıldığını ölçmek.  Hedeflere ulaşılamasa dahi, OVP’nin ekonomi politikalarına rehberlik etme fonksiyonunu hafife almamak gerekiyor. Bu programa; “hükümet enflasyon hedefine şu kadar demişti, şimdi hedefi tutturamadı” diyerek, yüzeysel yaklaşılması doğru değil.

ABD gibi büyük ekonomilerde dahi makroekonomik hedeflerin her zaman tam olarak tutmadığını görüyoruz zira. Örneğin, 2020-2023 yılları arasındaki ABD enflasyon hedefleri pandemi sonrası ekonomik koşullar nedeniyle büyük sapmalar gösterdi. ABD 2022 yılında %9’u geçecek şekilde son 40 yılın en yüksek enflasyon oranlarını gördü. Yılı %6,5 oranı ile kapatan enflasyon oranı, daha önce yapılan programlarda %3’ün altında hedeflenmişti.

Peki Bizdeki Görünüm Ne?

OVP’ye göre, 2024 yılı büyüme beklentisi %4'ten %3,5'e çekilmiş durumda. Enflasyon beklentisi ise %33'ten %41,5'e yükseltildi. Cari açık hedefi de, %3,1'den %1,7'ye düşürüldü.

İşin özeti şu:

  • Enflasyonla mücadele kolay olmayacak.
  • Ekonomik aktivite yavaşlayacak.
  • Ekonominin büyüme hızı düşecek. Yani ekonomi soğuyacak.
  • Bu yavaşlama bütçe açığı ve dış açıkların kapanmasına katkı sunacak.

Yani o ayak, iyice yorganın altına çekilecek.

Genel Devlet Bütçesi Rakamları

OVP’de genel devlet bütçesine ilişkin rakamlar oldukça dikkat çekiyor. 2024 yılında 2,1 Trilyon lira açık vereceği beklenen bütçenin, önümüzdeki 3 yılda her yıl yaklaşık 1,8’er Trilyon lira açık vereceği tahmin ediliyor.

Bütçe açığının enflasyon oranı altında artması veya kalması oldukça önemli.

Yine bütçe açığının Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya Oranı çok önemli. Bu oran 2023 yılında %5,2 olarak gerçekleşmişti. Önümüzdeki 3 yılda önce %5’in altına düşürülmesi ve 2027 itibariyle %2,5 civarına çekilmesi hedefleniyor.

Bütçenin açık vermesi gayet normal bir durum. Ancak bu açığın nasıl karşılandığı çok önemli.

Sonuçta gelirinizle giderinizi karşılayamıyorsanız, açığı borçla kapatmak zorundasınız ve bu borçların faizleri de milli ekonomiye ayrıca bir yük oluşturmakta.

Bütçe Hedeflerinde Faiz Tehdidi

Makro ekonomik hedeflere ulaşmada maliye politikasının katkısının ne olacağı, son zamanlardaki en önemli konu. Zira, Merkez Bankası para politikası araçlarını tek tek ve bir program dahilinde kullanıyor.

Bütçe rakamları kritik. Çünkü bütçe açığını kapatmak için sadece harcamalardan tasarruf edilmesi yeterli değil. Bütçe gelirlerinin de artırılması, vergi kayıp kaçağın önlenmesi gerekiyor. Aksi takdirde aradaki fark için Hazine borçlanma yoluna başvurmak zorunda. Finansa erişimin zor olduğu bu dönemde, Hazine’nin borçlanması bütçedeki faiz yükünü artırıyor.

2024 yılı için genel bütçe harcamaları yaklaşık 16 Trilyon lira olarak hedeflenmiş. Gelirler ise 14 Trilyon lira civarında. Yani 2 Trilyon liralık bir açık hedefleniyor. Faiz dışı açık ise 763 Milyar lira.

AK Parti hükümetlerinde bugüne kadar bütçe performanslarında en önemli başarı göstergesi, faiz dışı fazla olmuştur.

Bütçe açık verebilir. Ancak bütçenin faiz giderleri ihmal edilerek açık verip vermediği birincil öneme sahiptir. Devletin faiz ödemeleri hariç tüm gelirleri ile giderleri arasındaki farkın pozitif olması, devletin borçlanma ihtiyacının azaldığını gösterir. Faiz dışı fazla, mali disiplinin sağlanmış olduğunun bir göstergesidir.

Ancak ne yazık ki, 2024 yılı faiz dışı fazla değil, tam aksine faiz dışı açıkla kapanacak.

Toplam faiz gideri 1,3 Trilyon ve bu rakam toplam giderlerin  %8’ini ifade ediyor. 2025 yılında toplam bütçe giderleri 21 Trilyon iken faiz giderleri 2 Trilyon olarak hedefleniyor. Bu da toplam giderler içerisinde faiz yükünün yaklaşık %10 civarında olacağına işaret ediyor. 2025 yılında az da olsa faiz dışı fazla verileceği öngörülse de, bu OVP, 2027 yılına kadar faiz giderlerinde oransal olarak pek de bir azalmanın olmayacağına işaret ediyor.

Vergi Gelirleri Giderek Daha Fazla Önem Kazanıyor

İşte bu durum, bütçe dengesinin sağlanmasında vergi gelirlerinin önemini daha da artırıyor. 2024 yılında vergi gelirlerinin 7,6 Trilyon olacağı ve 2025 yılında 11,2 Trilyon civarına yükseleceği hedefleniyor. Bu vergi gelirlerinde %47’lik bir artış demek. Yani burada vergi gelirlerinin enflasyon oranı üzerinde bir artış sergilemesi bekleniyor ki, zaten önemli olan da bu. Çünkü yüksek enflasyon ortamında bütçe gelirleri de erozyona uğruyor.

Vergi gelirleri 2026 ve 2027’de sırasıyla 13 ve 15 Trilyon olarak hedeflenmiş.

Yakın zamanda asgari kurumlar vergisi yap-işlet-devret modelinde faaliyet gösteren firmalara %30 kurumlar vergisi oranı gibi bütçe gelirlerini artırıcı yeni vergi düzenlemeleri getirildi. Belli ki bu yeni vergi düzenlemelerinden beklenti büyük. Zira bu düzenlemeler 2025 yılı itibariyle etkisini gösterecek ve hedeflenen büyük vergi geliri artışı da 2025 yılında olacak şekilde tahmin edilmiş.

Vergi Politikası ve Enflasyon

Döviz krizi, enflasyon, kuru baskılamak için uygulanan politikaların bütçeye yansımaları derken birbirini besleyen ve adeta sarmal haline dönüşen bir süreçle karşı karşıyayız. Bu sarmalı devam ettirecek en önemli parametrelerden biri de hiç şüphesiz bütçe açıkları. Bu açıkları kapatmak için uygulanacak olan vergi politikaları da büyük önem taşıyor. Zira özellikle dolaylı vergiler fiyat mekanizması sayesinde doğrudan enflasyonu etkiliyor. Bütçe gelirlerinin de ağırlıklı kısmı dolaylı vergilerden oluşuyor.

Yani biz bütçe açıklarını kapatırken enflasyonu artırmamalı, artan enflasyonla bütçe gelirlerini erozyona uğratmamalıyız.

Vergi adaletiyle ilgili bir söz açılsa, hemen herkes, “dolaylı vergilerin payının azaltılması, dolaysız vergilerin artırılması” diye söze başlar.

Artık bu klişe, enflasyon bakımından da daha yüksek sesle dile getirilecek gibi duruyor.

Bu hassas terazide vergi gelirlerini, “enflasyonu coşturmadan” artırmamız gerekiyor.

 

 


İsmail Vefa AK

Ortak, Yeminli Mali Müşavir

Diğer Makaleler