Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim öncesinde Mehmet Şimşek’le birkaç defa görüşmüş, yeni dönemde uygulanacak ekonomi politikalarıyla ilgili olarak Mehmet Şimşek ve ekibinin hazırlık yaptığını kamuoyuna duyurmuştu. Ekonomi yönetiminde kadro değişikliğine işaret eden bu açıklamalar, aslında politika değişikliği olacağının da habercisiydi.
Nitekim Şimşek, Merkez Bankası Başkanı ve bakan yardımcılarıyla birlikte yepyeni bir kadro kurarak iş başı yaptı. Atılan ilk somut adım, politika faizindeki artış oldu. Merkez Bankası uzun bir aradan sonra -27 ay sonra- politika faizini 6,5 puan artışla %15'e çıkardı.
Para ve Maliye Politikalarının Uyumu
Enflasyonla mücadelede başarılı olunması için para ve maliye politikalarının mutlak bir uyum içerisinde olması gerektiği, genel kabul görmüş bir gerçek. Nitekim bu konunun önemine vurgu yapan Hazine ve Maliye Bakanı daha önce;
“… uygulanacak maliye politikası ve yapısal reformlarla merkez bankamıza enflasyonla mücadelede destek olmak temel politikamız olacaktır. Bu öncelikler çerçevesinde çalışmalarımızı eş güdüm çerçevesinde güçlü bir koordinasyon sağlayarak sürdüreceğiz”
açıklamasını yapmıştı.
Mehmet Şimşek’in açıklamalarında genellikle “sürdürülebilir bütçe finansmanını hedefleyen kurala dayalı öngörülebilir maliye politikası” vurgusu yer alıyordu.
Bütçe Açığı Baş Belası
Son yıllarda ekonomi gündeminde genellikle borsa endeksleri, döviz kurları ve enflasyon rakamları konuşuluyor. Ancak çok önemli başka meseleler de var.
Bugüne kadar Ak Parti hükümetlerinin en büyük başarılarından birisi bütçe açığının sürdürebilir olmasıydı. 90’lı yıllarda başımızın belası olan bütçe açığı, 2002 sonrası dert olmaktan çıkmıştı. Topladığı vergilerle ancak borçlarının faizini ödeyebilen merkezi bütçeden, istikrarlı bir şekilde faiz dışı fazla veren bütçe performanslarına ulaşılmıştı. Yaşanılan yüksek enflasyon ve kur krizlerine rağmen bütçe performansı o denli kötüleşmemişti.
Gelişmekte olan ülkelerin kamu borç stokunun milli gelire oranı %60'ların üzerinde iken Türkiye'de bu oran 2022 yılı itibariyle %40'lar civarındaydı.
Bu yıl için bütçe açığının milli gelire oranı ise %3,5 olarak hedeflenmişti.
Ancak dünyadaki ekonomik ve siyasi gelişmelere bir de yaşanan büyük deprem felaketi eklenince, hedefler şaştı. Bütçe açığının hedeflenen rakamın iki katına çıkabileceğine dair tahminler konuşulur hale geldi.
Yani tek derdimiz döviz ve enflasyon değil. Bütçe finansmanı da çok büyük bir sorun.
Bütçe Açığının Boyutları
KKM sisteminin Hazine’ye yük getirmesi, deprem felaketinin vergi gelirlerini azaltması, ilave masraflara yol açması ve en nihayetinde EYT düzenlemesi…
İşte bu nedenlerle son zamanlarda bütçenin yükü çok ama çok ağırlaştı.
Ayrıca enflasyon nedeniyle kamu harcamaları da arttı ve hedeflerden sapmalar meydana geldi. Enflasyonun memur ve emeklilere olumsuz etkilerinin giderilmesi için zamlar yapıldı.
En nihayetinde 659,4 milyar TL olarak tahmin edilen 2023 bütçe açığının yıl sonu itibariyle 2 katına çıkabileceği öngörülüyor.
Bütçe açığının 1 trilyon lirayı aşacağı, hatta 2023 yılı bütçe açığının 1,3 trilyon civarında gerçekleşeceğine ilişkin tahminler yapılıyor.
Torba Yasa Geliyor
Dün TBMM’ye bir kanun teklifi sunuldu. Kahramanmaraş depreminin meydana getirdiği ekonomik kayıpların telafisini amaçlayan yasa teklifi, oldukça geniş kapsamlı düzenlemeleri içeriyor.
* Örneğin, kamu çalışanlarının refah düzeyinin artırılması amacıyla ilave iyileştirmeler yapılıyor. Bu kapsamda Temmuz-Aralık döneminde, enflasyon farkı dahil yapılması öngörülen artışa, ilave olarak 8 bin 77 liralık artış yapılmasına ilişkin hüküm, yasalaşıyor. En düşük memur maaşı 22 bin liraya çıkarılıyor.
* Diğer yandan Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulamasında Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından sağlanan destekler, Merkez Bankası’na devrediliyor. Böylece KKM sisteminin yönetimi tamamiyle Merkez Bankası’na geçmiş oluyor.
* COVID 19 tedbirlerine uymayanlara verilen para cezaları siliniyor, ceza ödeyenler ise ödedikleri cezayı iade alacak.
Kanun metninde bütçeyi ve birçok vergi kanununu ilgilendiren maddeler mevcut.
Borçlanma Limiti Artıyor, Ek Bütçe Geliyor
Biraz önce özetlediğim gelişmeler, bütçe hedeflerinden sapmaları da beraberinde getirdi ve geldiğimiz durum itibariyle ek bütçe yapılması bir ihtiyaç haline geldi.
Ek bütçe, yeni gelir kaynaklarının bulunmasını da zorunlu kılıyor tabii.
İşte bu Torba Yasa ile öncelikle net borç kullanımı tutarı artırılıyor. Bu tutar, Hazine ve Maliye Bakanı ile Cumhurbaşkanı tarafından artırılan net borç kullanım tutarının 3 katı olarak uygulanacak. Amaç finansman ihtiyacının karşılanması ve Hazine nakit rezervinin güçlü seviyede tutulabilmesi.
Öte yandan bu yasayla birlikte, hem sosyal güvenlik bütçesi hem de merkezi yönetim bütçesine ödenek eklemek için Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yetki veriliyor.
Böylece gerek borçlanma gerek diğer ilave gelir kaynaklarıyla artan bütçe ihtiyaçlarının karşılanması hedefleniyor.
Ek Vergiler Geliyor, Oranlar Artıyor
Göreve geldikten sonra, kulislerde Mehmet Şimşek’in Gelir İdaresi’ne ilave gelir kaynaklarının bulunması konusunda talimat verdiği konuşuluyordu. Yeni vergilerin gelebileceği, bazı vergilerde oran artışları olabileceği dile getiriliyordu.
İşte bu Torba Yasayla kulislerde konuşulan yeni gelir kaynaklarının hangileri olduğu oraya çıkmış oldu.
Kurumlar Vergisi ve KDV’de Önemli Değişiklikler
Açıkçası, kurumlar vergisi oran artışına ilişkin kanun maddesi, benim için en dikkat çekici düzleme oldu. Bu durumu algıda seçicilik olarak yorumluyorum. Zira kurumlar vergisinde bir oran artışı bekliyordum.
Yapılacak oran artışıyla bütçeye ilave bir kaynak sağlanabilirdi. Özellikle bankalar geçtiğimiz yılı rekor kârlarla kapatınca, kurumlar vergisi gelirinde de büyük bir artış yaşanmıştı. Malum, bütçenin kurumlar vergisi tahsilatı çoğunlukla bankalardan geliyor.
Şimdi bu yasayla, genel kurumlar vergisi oranı %20’den %25'e çıkarılıyor. Bu oran, bankalar ve finans sektörü için %30 olarak uygulanacak. Yeni oranlar, 2023 yılı kazançları için uygulanmak üzere geçerli olacak.
Torba Yasayla Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yer alan bazı istisnalar kaldırılıyor.
2 yıldan fazla işletme aktifinde yer alan taşınmazların satışında %50 oranında kazanç istisnası uygulanıyordu. Bu istisna artık tarihe karışıyor. Uzun yıllardan beri uygulanan istisna oranı daha önce %75’ten %50’ye indirilmişti. Kurumlar vergisindeki bu istisna KDV için de uygulanıyor, bu kapsamda yapılan taşınmaz satışlarından KDV alınmıyordu.
Yasa yürürlüğe girince hem kurumlar vergisi istisnası hem de KDV istisnası kaldırılmış olacak.
Konusu taşınmazlar olan kısmi bölünme işlemleri de artık vergili hale getiriliyor. Bugüne kadar taşınmazların kısmi bölünme yoluyla başka bir şirkete aktarılması vergisiz olarak yapılıyordu. Bu durum bir vergi planlaması aracı olarak da kullanılıyordu.
Artık sadece iştirak hisselerinin kısmi bölünme yoluyla başka bir sermaye şirketine devri vergisiz olacak, taşınmazların kısmi bölünmeye konu edilmesinden artık vergi alınacak.
Bu arada, kurumların yatırım fonlarından elde ettikleri gelirlere yönelik sağlanan kurumlar vergisi istisnası da kaldırılıyor. Sadece girişim sermayesi yatırım fonu katılma payları ile girişim sermayesi yatırım ortaklıklarının hisse senetlerinden elde edilen gelirlere ve bunların değerlemesinden oluşan kazançlara sağlanan istisna devam edecek.
Yasada otomatik ÖTV artışını sağlayan bir madde de mevcut. Maddeye göre; I sayılı ÖTV listesindeki maktu vergi tutarlarının 6 aylık Yİ-ÜFE oranında otomatik olarak artırılması öngörülüyor.
En önemli düzenlemelerden biriyse, ek motorlu taşıtlar vergisinin getirilmesi olacak. Ek MTV, deprem afetleri nedeniyle ortaya çıkan finansman ihtiyacının karşılanmasına yönelik olarak ve yalnızca bir defaya mahsus olmak üzere alınacak. Yasal düzenlemeye göre, MTV’ye tâbi olan taşıtlardan 2023 yılı için tahakkuk ettirilen motorlu taşıtlar vergisi tutarı kadar ek motorlu taşıtlar vergisi alınacak. Böylece 2023 yılında tahakkuk eden MTV’nin 2 katı kadar vergi ödenmiş olacak.
Bu saydıklarımın bazıları, üzerine uzun uzun konuşulacak düzenlemeler… Ancak amaç belli. Vergi gelirleri artırılacak. Bakalım TBMM’de yapılan görüşmelerde yasa metninde ne gibi değişiklikler olacak. Belki de yasa hiçbir değişiklik olmadan aynen kabul edilecek.
Değerlendirmelerim…
Bütçe finansmanının, en az dolar ve enflasyon kadar gündemimizi meşgul edeceği bir döneme giriyoruz. 90’lardaki kamu borcu, bütçe açığı, yüksek faiz ve enflasyon sarmalına girmemek için açığın sürdürülebilir hale getirilmesi gerekiyor.
Acı reçete olarak da vergi artışlarıyla karşı karşıya bulunmaktayız. Artan vergiler, özellikle ücretli kesimin refah düzeyini olumsuz etkilememeli. Yapılan düzenlemeleri bir bütün olarak ele aldığımızda, bu konuya özel bir hassasiyet gösterildiği anlaşılıyor.
Bu açıdan bakıldığında bir servet vergisi olan MTV’de bir defaya mahsus olarak yapılan ek vergi düzenlemesini doğru buluyorum. Vergi artışlarını kimse savunmaz, savunmak istemez. Bu söylediklerim, daha az kötü olan nedir, sorusuna cevap olabilir sadece.
Ayrıca şirketlerin yatırım fonu ve ortaklıklarına yaptıkları yatırımlardan elde ettikleri kazançlara sağlanan istisnanın kaldırılması da, şirketlerin ancak belirli bir kısmını ilgilendiriyor. Bunlar, fon fazlası olan şirketler... Fazla paralarını, yatırım fon ve ortaklıklarına yatıran şirketlere sağlanan avantaj, olağanüstü ekonomik şartlar gereği kaldırılıyor. Belki ileride bu istisna geri gelebilir.
Taşınmaz satışları için şirketlere sağlanan avantajın kaldırılması ise adeta bir devrim. 2006 öncesi eski Kurumlar Vergisi Kanunu uygulamasında da yer alan, uzun yıllardır var olan bu istisna, yeni düzenleme ile birlikte tarih oluyor. Bu istisna ile ilgili ne kadar çok Tebliğ, görüş ve yargı kararı var, bir bilseniz. Maliye’yi en çok yoran istisnalardan biriydi bu. Maliye de daraltıcı yorumlarıyla istisnanın uygulanmasını zorlaştırmaktaydı adeta. Yeni yasayla birlikte artık bu istisna da olmayacak.
Velhâsıl daha vergili bir döneme girmiş bulunuyoruz. Bütçe performansına göre, ileride farklı vergi düzenlemeleriyle de karşılaşabileceğimizi düşünüyorum.
Son Sözlerim
Enflasyonla mücadele için para ve maliye politikalarının eşgüdüm içerisinde uygulanması şart. Bütçe açığı ise önümüzdeki dönemde mücadele edeceğimiz çok önemli bir mesele.
Ancak şöyle bir durum var: Açığın finansmanı için yapılan vergi artışları enflasyonu artırıcı etkiler yapabilir. Vergi yükü artan her şirket bu durumu fiyatlarına elbet yansıtacaktır. Vergi artışları genel fiyat düzeyine etki edecektir.
Yani diyeceğim o ki; bir taraftan bütçe açığını kapatayım derken, diğer yandan enflasyonun yükselmesine de neden olunmamalı.
Ek gelir kaynakları yaratılırken, enflasyona en az sebebiyet veren kaynaklara yönelmeli. Özellikle fiyatlara direkt olarak etki edecek KDV, ÖTV, ÖİV gibi dolaylı vergilerdeki artışlardan kaçınılması lâzım. Bu konuda olabildiğince direnmek gerektiği kanaatindeyim.
Ancak şunu da belirtmemiz ve hatırlamamız lâzım: KDV ve ÖTV, bütçe gelirlerinin çok önemli bir kısmını oluşturuyor. Bu vergilere ilişkin tahsilat rakamları, bütçe açığı finansmanında kritik öneme sahip. Bu nedenle ekonomi yönetiminin işi bir hayli zor. Hem enflasyon baskılanacak, hem bütçe açığı kapanacak hem de gelir dağılımı bozulmayacak. Oldukça hassas dengeler söz konusu.
Bu şartlar altında, KDV ve ÖTV’de oran değişikliğine gidilmeden, genel ekonomik aktivitede artış sağlanması ve bu suretle tahsilatın artması en iyi senaryo gibi duruyor. Zaten faiz oranındaki artış, parasal sıkılaşmanın da kademe kademe gerçekleşeceğinin sinyalini verdi. Dilerim, dünya ekonomisindeki durgunluk beklentisi gerçekleşmez veya en hafif düzeyde gerçekleşir. Çin ekonomisindeki olumsuz büyüme rakamlarına karşın ABD ekonomisinin ilk çeyrekte tahmin edilenden daha fazla büyümesi açıkçası bana umut verdi.
İnşallah küresel ekonomideki gelişmeler, ülkemizin menfaati doğrultusunda cereyan eder. Zira şimdilik bu kadar vergi artışı yeter.